Yazarlar-Konular

GAZEL YILANI

Bekir Dağsever

Öykünün adını gören, duyan bazıları bu ” gazel yılanı” nereden çıktı diyebilirler. Doğada: engerek, darbız, başı yağlıklı, boz faşık, kep kepi, kör, ağıveren, evren, ok yılanı ve şahmeran dan ayrı birde gazel yılanı varmış. Yılanlar hakkında birçok öykü duyulmuştur. Benim de yılanlar hakkında birçok hikâyeler duyduğum olmuştur. Fakat gazel yılanını hiç duymamıştım.

Bu yılanın diğer yılanlardan daha tehlikeli olmak gibi ayrı bir özelliği varmış: Avına ya da zarar vereceği her hangi bir canlıya, gazel altından hiçte fark ettirmeden yaklaşmak…

Zaten fark ettirmeden sinsi işler yapan birilerine ; ‘ gazel yılanı gibi işini fark ettirmeden yapıyor ‘ derler.

Gazel yılanı ıssız dere coplanların da ( karışık, dal ve gazellerle dolu ) dolaşır. Rastladığı keçi sürülerinden gözüne kestirdiği bir hakınaya ( sütlü dişi keçi ) yaklaşır. Onun sütüyle beslenir. Rengi mıktanlı ( karışık, kamuflaj ) renginde olur. Diğer yılanlar zomzalaklı ( serin, soğuk ) havalarda uyuşup kalırken onun, zomzalaklı havalardan etkilendiğini hiç gören olmamıştır.

Bir yaz boyu hakınaların sütü çekilene kadar hakına sütüyle beslendiği söylenir. Zaten ona süt vermeye alışık olan hakına her gün aynı yere gelir. Gazel yılanını sütsüz bırakmazmış.

Doğa dengesinin gerçeği olarak öteki yılanlar kış uykusuna yatar. Bunun için kışı geçirecekleri bir yer bulmak zorundalar. Gazel yılanı dışındaki yılanlar kendilerine barınacak yer yapmadığından genelde hazır yuva arayıp bulurlar. Buldukları bu yuva, çoğunlukla fare yuvası olur. Fare deliğinde devinimsiz kalan yılanlar, farelere yem olmaktan kurtulamazlar. Gazel yılanı kışın dahi hareketli olduğundan kendisine yaklaşan ya da yaklaşacak olan farelerin ısısını, korkusu alırlar. Bu sebepten olmalı ki buralarda birisine gazel yılanı dendiğinde kendini hem kurnaz hem de akıllı sanır. Tüm organları gevşer sevinci o anda sınırsızlaşır. Yanında bulunanlar hele de gençler keşke bana da gazel yılanı deseler diye iç geçirir.

Bu yöre de her hangi bir askerlik anısı, yılan lafı, birde define lafı ortaya atıldı mı, lafın gerisi gelmez. Akşamsa sabaha, sabahsa akşama kadar sürer. Bu tatlı sohbetten, bir işi çıkıp ta ayrılmak zorunda kalanlar, dinleyicilere anlatamadığı anılarını kendi kendine, bire beş katarak anlatır. Ama yine de anlatılmak istenenler bir topluluğa anlatılırsa, sohbet daha da koygun olur.

Öykümüzün gediklisi böyle bir sohbette bağdaş kurup otururken bakmış, define lafının ardı arkası kesilmiyor; laf uzadıkça uzuyor:

“Arkadaşlar lafın harmanı olmaz, laf çakırlıyı batırır. “ ben, sabah erken kalkacağım, işim var, gidip yatayım, deyince ötekilerde bu öneriye katılıp hepsi birden dağılmışlar. Kalabalığı oluşturanlar hayallerinde hazine bulup yaşadıkları yoksulluktan kurtulmayı düşlerken oda yazıp

KİBRİT kutusuna koyduğu bir aşk mektubuyla sokağın sonundaki sevdiğine, aşkını ilan ediyor. Aşkını ilan ettiği sevgili adayından cevap bekliyor şimdi.

Kaygılı ama eşit adımlarla yürüyordu. Mahallenin tamamının yatıp uyuduğunu anlayınca, yavuklusunun evine birkaç adım kala durdu; son bir kez sağı solu kolaçan edip uzun, biraz da zorlamalı, üç kere öksürdü: Öhü! Öhü! Öhü!…

Yavuklusunun evinin tam hizasına geldiğinde sırtına ufak bir taşla vuruldu. Taşın ardından da KİBRİT kutusu tırpadak önüne düştü. Hemen eğilip kutuyu aldı. Heyecandan olsa gerek kalbi küt küt atıyordu. Koşar adım eve gitti. Eve girer girmez, önce aynanın karşısına geçip yüzüne baktı. Kendi yüzünün rengini görünce korktu. Geç onu… İçinde bulunduğu an onun için öyle önemliydi ki… Her şey elindeki KİBRİT kutusunun içine yüklenmişti. Ömrünün bundan sonrasının başlangıcıydı. Odasını kapısını kilitleyip KİBRİT kutusunun içinden mektubu çıkardı. İçinden ne çıkacaktı acaba? “Evet” çıkmasını çok istiyordu.

Üzerinde, kaldıramayacağı bir yük vardı sanki. Nefesini zor alıp veriyordu. Başladı okumaya. İlk satırları hiçbir umut ışığı yokmuş gibiydi. Gözleri kararıp kaşları çatılarak okumasını sürdürdü. Sona doğru geldiğinde sözcükler güzelleşmeye başladı. Gönül okşayıcı sözleri okudukça kendine gelmeye başladı. Son satır en güzeliydi:

“Selamlar, sevgiler Gazel Yılanım”

Bu sözü okuyunca ”Heyt!” diye bir sevinç çığlığı attı. Çığlığını atıp aldı kağıdı kalemi; Başladı yazmaya:

“Gazel Yılanından biricik Hakınasına”

Bekir Dağsever kimdir : Osmaniye / Düziçi / Çitli köyü doğumlu ve yaşayanı. Ne zaman doğduğunu kendiside bilmiyor. Bir elin parmakları kadar çocukları ve torunlarıda var. Düziçinde lise , Eskişehir Anadolu Üniversitesinde okudu. Emekli .

Halkbilim araştırıcısı ve derleyeni, öykücü ve özellikle şair. Bekir Dağsever için halkbilim araştırıcısı dedik ancak ; 14 kadar üniversiteyi bitiren genç araştırıcı Bekir Dağseveri araştırarak ya da onunla konuştuklarını yazarak ‘okul bitirme tezi ‘ yazarak diploma almışlardır. Başkaca dört kadar üniversite mezunu Bekir Dağseverle konuştuklarını mastır tezi yaparak yüksek lisans diploması almışlardır. Ve bir kişide gene Bekir Dağseverle çalışma yaparak, onu dinleyerek , dinlediklerini kaleme alarak Doktor ( doktora ) ünvanına kavuşmuştur.

Zamanını şu an Doğu Çukurova, Osmaniye , Düziçi / Çitli köyünde ve de Çukurova kentlerinde dolaşarak geçiren bir halkbilim yaşayanıdır. Basılı pek çok kitapları vardır.

Anadolu Halk Bilim Kültür Akademisi’nin dergisi ‘Yerelden Evrensele’nin yazarlarındandır.

2 thoughts on “GAZEL YILANI

  • gülden mahmud

    Yılanları hazetmesem de hikayenin sonundakine kanım ısınmadı değil:) emeğinize sağlık

    Yanıtla
  • Bekir Dağsever çok yerel, çok yönlü, anlamlı yazılarıyla bizleri etkiliyor. Kendisine hep başarılar olsun.

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir