Yazarlar-Konular

HATAY’DA YAŞAYAN DOMLAR

Müslüm Kabadayı

Yıllardır düğünlerimizi şenlendiren, çeyrek yüzyıl öncesine kadar köylerimizin bir köşesinde yazları gelip çadırlarını kurarak buralarda yaptıkları kalbur[1],sarat,yüzük vd. aletleri çevre köylerin halkına satan konar-göçerlerin etnik yapıları, dilleri ve yaşam tarzları üzerinde durmak istiyorum. Türkmenler tarafından kendilerine “Gurbat”[2] de denilen bu aşiretlerin büyük bir bölümüne, etnik ad olarak “Domlar” denilmektedir. Kendi aralarında Domca dilini konuşan bu etnik grubun, yaşadıkları bölgelere göre Arapça, Kürtçe, Farsça ve Türkçe konuştukları bilinmektedir.

Hatay’da yaşayan Domlar’la ilgili olarak, daha önce yapılmış herhangi geniş kapsamlı bir çalışmaya henüz ulaşmış değiliz. Reyhanlı’da yaşayan Çingeneler’in bazı özelliklerine dair küçük bir araştırma yaparak aynı ilçede çıkan Öncü Haber gazetesinde yayınlayan 1. TİP’ten Hatay milletvekilliği yapan Yahya Kanbolat’la iki 1999’da yaptığım görüşmede, Domlar’a dair ayrı bir çalışmasının olmadığını öğrenmiştim. Domlar’ın müzik ve halk oyunlarına dair Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Geliştirme Genel Müdürlüğü ekiplerince 2000 yılında yapılan çalışmaların bazı bölümlerine ben de katılmıştım. Bu çalışmalar da henüz yayına kavuşturulmamıştır. Hassa’daki Çingeneler’le ilgili geniş bilgisi olan ve onlara dair anlatılan fıkraları sıkça örnekleyen emekli öğretmen Duran Yaşar, burdaki Çingeneler’e “Kıtti” dendiğini belirtmektedir. “Kıtti” sözcüğünün de, Hassa yöresinde iskan politikası çerçevesinde 1865’te bulunan Derviş Paşa’nın eğlencelerde bulunmaları için Mısır’dan bu insanları getirdiğine dair bilgiler bulunmasına bağlayarak, “Kıpti”den geldiğini vurgulamaktadır.

Domlar’la ilgili ansiklopedik kaynaklarda yer alan  bilgileri kısaca aktarmak istiyorum. “Bihar ve Bengal’de(Hindistan) halk topluluğu. Domlar, toplumsal sınıfların en alt basamağındaki bir kabile kastından oldukları için, Brahmanlar tarafından ‘Biçimsizler’ diye adlandırılır. Çoğu göçebe ve Hindu dininden olan Domlar’ın başlıca geçim kaynakları çöpçülük,hayvan kesimi,sepetçilik.cellatlıktır. Ölülerin yakıldıkları odun yığınlarını hazırlarlar. Domlar’a Pencab’da ve Benares’te de rastlanır.” (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi,C.6,s.3311) 

Yukarıdaki bilgiyle Hatay’da yaşayan Domlar’ın yaşam tarzları karşılaştırıldığında temel özellikler bakımından benzerlik görülmektedir. Yalnız, bu yöremizde yaşayan Domlar, İslamiyet’i benimsemişler; ayrıca uzun yıllar Arap ve Kürtler’in yoğun olarak yaşadıkları Kürdağı çevresiyle Lazkiye civarında bulunduklarından, Arapça ve Kürtçeyi de anadilleri gibi konuşmaktadırlar. 20. Yüzyıl başlarında Türkler’le ilişkilerini geliştiren bu topluluk, Fransız işgali sırasında Yayladağı (özellikle Kırpüçik köyü), Hacıpaşa, Kırıkhan, Reyhanlı gibi yerleşim birimlerine gelmişler ve 1960 sonrasında da Antakya’nın Cumhuriyet Mahallesi’ne yerleşmeye başlamışlardır. Bu mahallede yaşayan ve bilgilerine başvurduğumuz Ali ve Cuma Gezginci de Yayladağı’ndan gelip Antakya’ya yerleşen Domlar’dan.

Öncelikle Dom[3] sözcüğünün anlamını kendilerinden öğrenmek istediğimizde Cuma Gezginci, bu sözcüğün “Devamlı” anlamına geldiğini ve kendilerinin “Hz. Muhammed’in  ilk takipçileri” olduklarını ısrarla belirtmiştir. Bu bilgiyi büyüklerinden edindiğini söyleyen Cuma Bey’in, kökenleri ve tarihleri hakkında pek bilgisinin olmadığı anlaşılmaktadır. Babası Ali Bey ise, 1924 doğumlu olduğunu, bugün Suriye sınırları içinde kalan Gebeli’den Yayladağı’na geldiklerini açıklamaktadır. Annesinin Domca, babasının ise Arapça konuştuğunu, çocukken kendisini çağırdıklarında kullandıkları iki cümleyi örneklemektedir.

Babası: “Ta ale hon ya ebni!” (Gel buraya ey oğlum!)

Annesi: “Heta pe kırom!” (Buraya gel oğlum!)

Ali Bey’in verdiği bu örneğe göre annesini Dom, babasının Arap kökenli olduğu düşünülebilir. Yalnız bugün de varlığını sürdüren ve kendi aşiretleri dışında pek evlenmeyen bu insanların, aynı etnik grubun değişik dönemlerde bu yöreye gelen göçerler oldukları daha belirgin. Çünkü bu farlılaşmanın izlerini, yaşam tarzlarındaki değişmelerde görmek mümkündür. Aşiretin bazı oymakları yerleşik hayata daha erken geçip yeni meslekler edinirken, bazıları da eski yaşam tarzlarını şehirlerde de sürdürmektedirler.[4]  Antakya’ya daha önce yerleşen Domlar, Yayladağı’ndan gelen davulculara “Paradom” demektedirler. Ali Gezginci, kendilerinin “Halep aşiretleri” olarak adlandırdıkları eski Domlar’ın, bugün dişçilik,sünnetçilik,yüzükçülükle geçimlerini sağladıklarını, hatta Hacıpaşa’da oturanların ekonomik durumlarının çok iyi olduğunu vurgulamıştır. Bunlardan anlaşılacağı üzere yerleşik yaşama geçmeleriyle birlikte bu aşiretler arasında da statü ve sınıflaşma meydana gelmeye başlamıştır.

Yukarıda bahsettiğimiz ayrışmanın yanında Domlar’ın, kendi aralarındaki ilişkilerin güçlü bir birlik oluşturacak nitelikler taşımaması nedeniyle, hem başka etnik gruplarca horlandıklarına hem de kamu hizmetlerinden yeterince yararlandırılmadıklarına tanık olunmaktadır. En başta, son zamanlara kadar çocukların okullara kaydedilmediği görülmektedir. Ali Gezginci’nin deyimiyle bu aşiretin aileleri ve bireyleri arasındaki ilişkilerde “minnet vurmak” denilen bir özellik nedeniyle, birlik oluşturma olanağı kalmamaktadır. Çoğunlukta oldukları bir yerleşim biriminde, aralarından bir muhtar bile seçemediklerini acı bir şekilde ifade etmektedir. Tarihte hep görülmüştür; kendine güven duymayan ve başkaları tarafından küçümsenmeyi kanıksayan topluluklar ezilmeye mahkum olmuşlardır. Hangi etnik gruba mensup olurlarsa olsunlar, toplulukların kendi egemenliklerini kazanma ve bunu diğer toplulukların hükümranlıklarına saygı içinde geliştirme bilinçleri oluşmalıdır. Özellikle emperyalizmin bir ahtapot gibi çaresiz halkların üzerine saldırdığı şu çağda, bunun mutlaka gerçekleştirilmesi, ölüm kalım meselesi olarak değerlendirilmelidir. Bu bakımdan Domlar’ın, okumaya ve modern bir topluluğa yakışan ilişkiler geliştirmeye büyük önem vermeleri gerekmektedir. Biz Türk aydınlarının da, onları yok sayan küçümseyici tavırlardan uzaklaşıp aydınlanmalarına katkıda bulunmamız zorunludur. Bize yakışan da bu zoru gerçekleştirmek olsa gerek.

Kökenleri ve yaşam tarzları hakkında kısaca dile getirdiğimiz bu bilgilerden sonra, Domcanın söz varlığı ve bazı özellikleri hakkında kendilerinden derlediğimiz örneklerden hareketle değerlendirme yapmak yerinde olacaktır.

Bilindiği üzere Hint-Avrupa Dilleri Ailesi içinde yer alan en eski dillerden bir kol olarak Sanskritçe ve Prakrit dilleri, Hindistan kökenlidir. Domca da, bu dillerin “doğu kolu”nda yer alan bir dildir. Bu dillerin söz varlığıyla ortaklığı bulunan Domcanın, Hatay’da yaşayanlar arasındaki izlerini ortaya çıkarmak, sistemli ve uzun vadeli bir çalışmayı gerektirmektedir. Bu yazıyla dilbilimcilerin ilgilerine vesile olacağını ümit ettiğim temel söz varlıklarından bazılarını örneklemeyi uygun görmekteyim. O nedenle, bir dilde pek az değişen sayı adlarını dile getirerek, diğer örnekleri çoğaltmak istiyorum. 

Sayılar    Domcası       Kürtçe ve Farsçası

      1:       yekek                   yek

      2:       didi                      du

      3:       tırın                      se

      4:       ister                      çehar

      5:       peç                        penç

     10:      dez                        deh

     11:      dezyek                  yanzdeh

     12:      dezdi                     danzdeh

     30:      sî [5]                          sî

     40:      çil                          çardeh

     50:      pence                     pencî

Domca sayılar, onlu basamaktan itibaren önce büyük basamağın, sonra da küçük basamağın adı gelmek şartıyla söylenmektedir. Aynı dil ailesinden olan Farsça ve Kürtçede ise, tam tersi söz konusudur.

Organ adları ise şöyledir:

                       Domcası              Farsçası

Kulak             Ken                       Guz

Baş                 Sir                         Ser

Göz                Kiy[6]                       Dide,Çeşm

El                   H’ayt                      Dest

Ayak              Kıç                         Pa

Boyun            Gırg                        Gerdan

Ağız               Zavır                       Dehan

Kalp               Kalp                       Derun

Organ adlarında, sayı adlarına göre fonetik bakımdan çok fark vardır. Arapça “kalb”in Domcaya da geçtiği anlaşılmaktadır.

Üçüncü olarak akrabalık adlarından örnek vermek istiyorum.

                     Domcası               Farsçası

Baba             Ayba                     Peder

Anne             Ayda                    Mader

Kardeş          Ber[7]                       Birader

Dede             Pepir [8]                   Ced

Amca            Mamo                    –

Dayı              Hala                      Dai, Day

Hala              Bibi                       –

Oğul              Kur,Kır                 –

Dördüncü olarak, hayvanlara verdikleri adlar şöyledir:

                     Domcası              Farsça ve Kürtçesi

İnek              Gorüf[9]                               –

Keçi              Bizîn                     Biz             –

Koyun           Bekra                    Meys         – 

Eşek              Kar [10]                                        Ker

Domlar, dişi eşeğe “makari” adını vermişlerdir. “Sıpa”nın Domcası “kürrük” olup Kürtçede de aynı biçimde söylenmektedir. Yayladağı’nda bu sözcük aynen kullanılmaktadır. Bu sözcüğün dışında “havuk” da denmektedir sıpaya.

Cümle kuruluşları bakımından, Farsça da olduğu gibi fiiller sondadır. Halbuki bu dil ailesinin içinde yer alan Cermen dillerinde yüklemler özneden sonra gelirken, tümleçler sondadır.

Pé            :  Gel    (Fiilin kökü ve emir kipi)

Cé            :  Git    (Fiilin kökü ve emir kipi)

Kam         :  Yem  (Fiilin kökü ve emir kipi)

Kel           :  Oyna (Fiilin kökü ve emir kipi)

“Halom eviteri.”   : Dayım geliyor.

“Bibyom ceyteri.” : Halam gidiyor.

“Kere mikam.”      : Yemek yemeyeceğim.

“Kiye kelitori?”     : Niye oynuyorsun?

Yukarda verdiğimiz örneklerin, Ana Domca ile karşılaştırılması ve meydana gelen ses ve biçim değişikliklerinin incelenmesi, uzun yıllar değişik bölgelerde göçebe hayatı yaşayan bir topluluğun kültürünü ortaya koymak bakımından yararlı olacaktır. Ayrıca toplumbilimcilere, bazı konularda yeni kaynaklar  sunacaktır. Bu nedenle, zaman geçirilmeden bu incelemeye başlanmasını diliyorum. [11]   


[1]              Azerbaycan Çingeneleri’nin dilinde de “kalbur” önemli yer tutar ve bilmece olarak şöyle sorulmaktadır:“Alçak dağdan kar yağar”: Kalbur.

[2]              İran Azerbaycanı’nda araştırma  yapan N. Pour Efkari’nin verdiği şu bilgiyi aktarmak gerekiyor: “İran Çingeneleri’nin Azerbaycan’daki ismi Karaçi’dir. Bu isim kendilerine siyah çadırlarda oturdukları için ya da esmer oldukları için verilmiştir. Eski sözlüklerde “Karaçi” nin aptal anlamına gelen “Gurça” kelimesinden türediği yazılır.” (Kafkasya Yazıları, İlkbahar-Yaz 8,2000,s.98)

[3]              Dom sözcüğünün bir başka anlamı : “Benediktinler,Chartreuxler gibi bazı din adamlarına verilen unvan. Portekiz’de soylulara verilen şeref ünvanı.” (Meydan Larousse, C.5, s.458) Bu ansiklopedide halk topluluğu olarak Domlar’a dair hiçbir bilgi verilmemiştir.

[4]              Kürtdağı’ndan Nusayri Dağları’na göçerek Menzek Köyü’ne yerleşen bir grup Dom, bundan 150 yıl kadar önce burada yaşanan bir iç çatışmadan kaçarak Yayladağı-Kışlak’ın Davuldöğen mevkiinde yaşamaya başlarlar. Davul-zurna çaldıkları için bu yöreye Türkmenler’in “Davuldöğen” dedikleri söylenmektedir. Yine aynı grubun daha sonra şimdiki Olgunlar (Kırpüçük) köyüne yerleştikleri, buradan Yayladağı’na, oradan da Antakya’ya göçtükleri bilinmektedir. Bu grubun içinden usta sünnetçiler yetişmiştir. 

[5]              Azerbaycan Çingenecesinde “nuzda” şeklinde söyleniyor.

[6]              Azerbaycan Çingenecesinde “eki”.

[7]              Azerbaycan Çingenecesinde “dor” şeklindedir. Kızkardeş içinse “berin” denmektedir.

[8]              Azerbaycan Çingenecesinde “dadi”dir.

[9]              Azerbaycan Çingenecesinde “managov”dur.

[10]             Azerbaycan Çingenecesinde “grag”dır.

[11]             Bu çalışmayı, ilk kez 1983 yılında yapmıştım. O zaman Domlarla ilgili bir örgütlenme ya da toplumsal bir araştırma Hatay’da yapılmamıştı. Bu çalışmamın da katkıda bulunduğu bir arayış içine giren Domlar, merkezi Antakya’da bulunan DOM Kabilesi Kültürünü Araştırma Geliştirme Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği (DOMDER)’i kurdular. Kendileriyle ilgili çalışma yapan fotoğraf sanatçısı ve araştırmacı Kemal Vural Tarlan başta olmak üzere belgesel çalışmaları, bu dernekleşmeyle birlikte gelişti. Kamu kurumlarında saygı görmeye başladılar. Bugün itibariyle 7 bine yakın nüfuslarıyla Hatay’ın kültürel dokusuna renk katmaya devam etmektedirler.

            MÜSLÜM kABADAYI KİMDİR :

            Eğitimci, araştırmacı-yazar. 1962, Kışlak bucağı / Yayladağı / Hatay doğumlu. İlkokulu Kışlak’ta, ortaokulu Düziçi İlköğretmen Okulunda, liseyi ise Çanakkale Erkek Öğretmen Lisesinde okudu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi (1982) mezunu. 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası nedeniyle beş yıl öğretmenlik mesleğini yapamadı. 1987’de Trabzon’da başladığı edebiyat öğretmenliğini Ankara’da sürdürdü. Öğretmenliğinin yanı sıra, alanıyla ilgili arşiv oluşturma çabaları ile halkbilimi ve sözlü tarih çalışmalarını da sürdürdü. Fotoğraf, saydam ve belgesel film alanlarında amatörce çalışmalar yaptı. Ocak 2006’dan itibaren Ankara’da arkadaşlarıyla birlikte Yoğunluk dergisini çıkarmaya başladı ve derginin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. 

            Öğrencilik yıllarında başladığı edebiyat çalışmalarını 1985’ten itibaren araştırmacılığıyla zenginleştirmeye yöneldi. Yazıları pek çok gazete ve dergide yayınlandı.

            ESERLERİ:

            Hatay Bibliyografyası Üzerine Bir Deneme (1999), Hatay Halk Şairleri (2000), Amik’ten Amanos’a Alkım (2001), Doğu Karadeniz Lehçeleri Karşılaştırmalı Sözlüğü (2002), Suriye Günlüğü (2006).

            HAKKINDA: Müslüm Kabadayı / Hatay Halk Şairleri (2000), Müslüm Kabadayı / Amik’ten Amanos’a Alkım (2001).

2 thoughts on “HATAY’DA YAŞAYAN DOMLAR

  • Hatayda ki adları Dom, Çukurovada Abdallar yani Romanların bir parçaları ile olan çalışmayı Müslüm Kabadayı yapmıştır. Bu konu fazla işlenmeyen bir konu. O yüzden bu çalışma önemlidir. Bilgiler azdır demek gerekmez. Başlamak önemlidir. Yazarımıza teşekkür ediyoruz.

    Yanıtla
  • Ali OZANEMRE

    Sevgili kardeşim Müslüm Bey’in eline emeğine sağlık.
    Örneğine az rastlanır bir güzel çalışma.
    Bu konuda ya da benzer başka konularda bilgisi, birikimi olanlar, haydi klavye başına…

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir